inci psikoloji

Pendik/İstanbul

Doğu Mahallesi Papatya Sokak Yurttan Apartmanı no:17 Dare: 2

0552 844 26 26

10.00 - 20.30

Mutlu Bir Hayat Mı Tatmin Edici Bir Hayat Mı?

Mutlu Bir Hayat Mı Tatmin Edici Bir Hayat Mı?

Şu dünyaya geldiğimiz günden beri peşinde koştuğumuz ancak bir türlü yakalayamadığımız şey; mutluluk. Evet, mutluluk çok güzel bir şey. O his, sanki yıllarca sürsün ve hiç geçmesin isteriz. Sevdiklerimiz ile gelecek kaygısı yaşamadan, geçmişe dayalı pişmanlıklar ve suçluluklara sahip olmadan geçirmek isteriz günlerimizi. Ancak bunun bir ütopya olduğunu da çok iyi biliriz. Buna rağmen bunu istemekten kendimizi alı koyamayız. Durmadan peşinden koşar dururuz. Ömrümüzü mutlu geçirmek için, ömrümüzü stres içinde harcarız. Aslında arzuladığımız şeyin tam tersini yaparak geçiririz günlerimizi…
Peki, psikoloji bilimi bu konuda ne diyor? Psikoloji bilimi, insanın zihinsel rahatsızlıkları ile başa çıkmaya çalışıyorsa, mutluluk hakkında da söyleyecekleri vardır elbette değil mi? Abraham Maslow, psikoloji biliminin sadece hastalıklara yöneltilmesinin doğru olmadığını, insan psikolojisinin pozitif yanlarının da araştırılması gerektiğini savunmuştur. Yoksa bu bilimin çok karanlık ve karamsar bir bilim olacağını ve bu yüzden de en önemli kısmının eksik kalacağını söylemiştir. Daha sonrasında da Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi ile başlayan ve sonunda Pozitif Psikoloji ve Psikoterapi süreçlerine kadar gelen bir akım başlamıştır.

Mutluluk

İlk önce “mutluluk” kelimesinin tanımı ile başlayalım. Mutluluk bir duygudur. Tıpkı öfke, kaygı ve korku gibi, insanın gün içinde az ya da çok bir şekilde hissettiği ve ölene kadar devam “etmeyen” bir duygudur. İnsanlarımız mutluluk peşinde koşarlarken, diğer duyguları bastırırlar. Sadece mutluluk verici olaylara odaklanırlar. Biz psikologlar çok iyi biliyoruz ki, duygularımızı baskılamak ve onları içimize atmak, yapabileceğimiz en zararlı şeylerden birisidir.
Bastırılmış duygular ve ifade edilememiş düşünceler bilinçdışında ve bedenin çeşitli yerlerinde kendisine mesken edinir ve yavaş yavaş bize zarar vermeye başlar. Omuzlarında çok yük olan ve çok fazla insanın sorumluluğunu üstlenmiş insanlarda sebebi bilinemeyen diz ağrıları da bu yüzdendir mesela. Buna “psikosomatizasyon” adı verilir.
Aslında gördüğümüz gibi insan, sadece mutluluk duygusunun peşinde koşup, diğer duygularını baskılar ise, hem psikolojik hem fizyolojik sorunlar ile karşı karşıya kalır… Peki o zaman ne yapmamız gerekiyor? Hayatımı nasıl geçirirsem, istediğimi elde etmiş olurum?
Bu duruma geçmişte pek çok filozof ve psikolog cevap vermeye çalışmıştır. Aslında bireysel fikrim, hepsinin temelinde aynı şeyi söylüyor olması. Sadece farklı bir terminoloji kullanmayı seçmişler. Bu anlattıkları şey, mutluluğun ve huzurun, tatminkar bir hayatın yollarıdır.

Fizyolojik İhtiyaçlar

İnsanın ihtiyaçları önemlidir ilk önce. Abraham Maslow, bu ihtiyaçlar hiyerarşisine ilk olarak “fizyolojik ihtiyaçlar” olarak başlamıştır. Yemek, barınma, uyku, su gibi en temel fiziksel ihtiyaçlarımızı birinci basamağa koymuştur. Sonrasında bu birinci basamaktaki ihtiyaçların sürekli hale gelebilmesini mümkün kılan “Güvenlik ihtiyaçları” basamağını düşünmüştür. Bu basamakta sigorta, iş ve ev güvenliği gibi maddeler vardır. Sonrasında da bu sağlıklı yaşam alanı içinde olan bireyin yalnızlık sorununu ve sevgi ihtiyacını gidermek için “aidiyet ihtiyaçları” denilen basamağı yerleştirir. Burada bireyin bir aileye sahip olması, ailesi tarafından sevgi ve saygı görmesi, ailesi ve çevresi tarafından kabul görmesi gibi ihtiyaçları vardır. Toplumdan sürekli olarak yargılanarak dışlanan bireylerin bu ihtiyaçları tehlikeye gireceği için psikolojik sorunlar baş göstermeye başlayacaktır.

Öz-Saygı Basamağı ve Kendini Gerçekleştirme

Bu aşamayı da sağlıklı bir şekilde elde eden birey, artık bireysel iç dünyasına dönmeye başlayabilir ve bu toplum içinde bir kimlik sahibi olma ihtiyacı içine girer. “Ben kimim? Kendimi nasıl sevebilirim?” gibi soruların peşinden koşmaya başlayan bireyin içinde bulunduğu basamak ise “Öz-Saygı Basamağı” olarak isimlendirilmiştir. Bu aşamada bireyin, kendi iç dünyasında yaşadığı kaygılı üzüntülü ve korkulu duyguları ve bu duyguların arkasında yatan sebepleri öğrenip farkındalık kazandıktan sonra kendisine karşı başlayan bir öz-saygı vardır. Kendisine saygı duyan ve kendisine sürekli acımasız eleştirilerde bulunmayan bir insan, kendisinden tatmin olarak bir hayat sürdürmeye başlar. Aslında bakarsanız biz psikologların da devreye girdiği yer de tam olarak burasıdır.
Bu aşamayı da sağlıklı bir şekilde atlatabilen bireyler artık kendisinin kim olduğunu ve neleri arzuladığını da iyi bilir ve anlamaya başlar. Bir sonraki aşama olan “Kendini gerçekleştirme” aşaması işte burada başlar. Hayatında en çok istediği ve arzuladığı hayalin peşinden koşmak ve kendisini gerçekleştirmek adına yola çıkan birey işte bu arzunun peşinden koşarken tatminkar bir hayat yaşamaya başlar. Ancak aşağıdaki diğer basamakların da devamlılığı önemlidir elbette. Tam bir bütünlük halinde bireyin bu ihtiyaçlar hiyerarşisini koruyabildiği ve kendisini gerçekleştirebildiği bir hayat, bireyin daha gerçekçi, işlevsel ve açıklık, kabullenme sahibi bir birey olmasını sağlar.

En son ne zaman bu ihtiyaçlar konusunda kafa patlattınız? En son ne zaman kendinizi dinlediniz? Eee hadi ne duruyorsunuz o zaman? Tam şu anda başlamanın vaktidir.
Kendinizi sevin, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarınızı önemseyin.

Psikolog Oğuz Demir